Irkçılıktan Dindarlığa Bir Yaşamın Öyküsü: Malcolm X

Tarihin en etkili Afro-Amerikanlarından biri olarak gösterilen Malcolm 1925 yılında ABD'nin kurak eyaletlerinden biri olan Nebraska'da dünyaya geldi. Gerçek ismi Malcolm Little'dır olan "Afrikalı atalarının kim olduğunun bilinmediği ve bilinemeyeceğini" söyleyerek soyadını "X" yapmıştır. Emperyalizmin akıttığı kana muhteşem bir yanıt veren Malcolm'un mücadelesi doğduğu günden itibaren başlamıştır. Tıpkı Martin Luther King gibi o da Amerika'da siyahi olarak yaşamanın zorluğuyla baş etmek zorunda kalmış fakat farklı stratejiler izlemiştir. 6 yaşındayken babası öldürüldü(resmi kayıtlar tramvay kazası dese de yaygın kanı zenci düşmanı ırkçıların öldürdüğü yönündedir), bu olay küçük yaşta Malcolm'un düşünce yapısını çok etkiledi. Fakat hayatın sillesi yakasını bırakmıyordu, babasının ölümü üzerine başka bir adamla flört etmeye başlayan annesi adam tarafından hamile bırakılıp terk edildi. Yaşananlar sonucu sinir krizleri geçiren annesi Malcolm 13 yaşındayken hastaneye yatırıldı. Kardeşleri ile beraber koruyucu ailelere verilen Malcolm annesini ancak 24 yıl sonra geri alabildi. Okul hayatı ırkçı bir öğretmeninin saçma yorumlarıyla son buldu. Avukat olmak isteyen Malcolm'a "Avukatlık bir zenci için hiç de gerçekçi bir hedef değil" diyerek yanıt verdi. Yaşama tutunmak için para lazımdı, çeşitli işlere girdi ve farklı eyaletlere yolculuklar yapmaya başladı. Yalnız ve öfkeli bir genç olan Malcolm Harlem sokaklarına adım attı. Harlem tehlikeliydi, Malcolm gibi bir geçmişe sahip olan birisi için ise felaketti. İstisna üzücüdür ki gerçekleşmedi ve Malcolm burada fuhuştan hırsızlığa, haneye tecavüzden uyuşturucuya kadar her işe girdi. Para kazanmak için başka erkeklerle ilişkiye girdiği söylendi. Genç bir çocuk için çok şey görmüş ve çok şey yaşamıştı. En sonunda ise hayat elinden en önemli şeyini aldı: Özgürlüğünü! Kanunların yalnızca beyazlara çalıştığı Amerika'da tutuklandı. Hapishane düşünsel dünyasında farklılıklar yarattı. Kendi sözleriyle düşünmek için kütüphaneden sonraki en iyi yer hapishaneydi. Burada İslam Ümmeti hareketi ve onun lideri Elijah Muhammed ile tanıştı. Elijah Muhammed "Allahın dahi zenci olduğunu" söyleyecek kadar sapkın bir ırkçıydı. Onunla mektuplaşmaya başlayan Malcolm hareket içerisinde ön plana çıktı. Hapishaneden çıktığında hatip oldu ve FBI'ın radarına girdi. 1957 yılında Johnson Hinton olayı onu kitleleri peşinden sürükleyen birisi haline getirdi. Müslümanlığına nispeten zaman geçtikçe Malik El-Şahbaz adını kullansa da Malcolm X olarak tanınmaya devam etti ve dönemin ünlü liderlerinden Fidel Castro ile görüşerek ününü arttırdı. Bu durum Elijah'ın hoşuna gitmiyordu, gerek bu durum gerekse  örgütün ırkçı söylemlerinin Malcolm'un hoşuna gitmemeye başlaması örgüt ile arasının açılmasına neden oldu. Hacca gidip döndüğüne Sunni İslamı kabul ettiğini ve artık beyazları -örgütün düşüncesi gibi- şeytan olarak görmediğini söyler. Daha önceleri ağır ve haksız eleştirilere tabi tuttuğu Martin Luther ile görüştü. Pan-Afrikanizm inancını benimseyerek ezilen soydaşlarının haklarını savunmak için Amerika'da faaliyetlere girişir ve o ünlü itirafını yapar: "Siyahi bir Müslüman olarak şu an özür dilememe sebep olan birçok şey yaptım. Bir hortlak gibiydim... belli bir yön işaret edildi ve yürümem söylendi." Fakat örgütten ayrılışı kolay olmadı ve aldığı onlarca tehditten sonra evi kundaklandı. Bundan zarar görmeden kurtulmaları bir şey ifade etmedi zira kısa süre sonra konuşma yaptığı sırada İslam Ümmeti'nin üyeleri tarafından kurşunlandı. FBI, CIA ve NYPD çeşitli çevrelerce suçlandı. Ölümü bir devrin kapanışı bir gibiydi. Hayat ondan çok şey aldı fakat ölümünden sonra şöhret ve saygı verdi. Sizce değer miydi? Yoksul ve sömürülen Afrika ulusları Malcolm'u ne kadar anıyor? Buna izin veriliyor mu? Son soruyu size yöneltiyoruz. Hangisi sizce daha etkiliydi: Barışçıl ve pasifist olan Martin Luther King mi, yoksa ateşli ve şiddetli bir geçmişe sahip olup çalkantılı yaşamı sonrası doğru yolu bulan Malcolm X mi? Sizce tarih hangisini daha büyük harflerle yazmalı?