Beyaz Adamın Son Düşmanı: Geronimo!
Tarihler 1829 yılını gösterirken Haziran ayının yakıcı güneşi Kızılderililerin yaşam alanı olan doğayı kasıp kavuruyordu. Her kabile gündelik işleri ile uğraşırken Bedonkohe kabilesi tatlı bir heyecan içerisinde yeni doğan küçük bebeği seviyordu. Kendi aralarında ona Gokhlayeh (esneyen adam) demeyi tercih ettiler; fakat büyüyünce tüm cihan onun adını farklı şekilde telaffuz edecekti. Düşmanlarının ona seslenişi, 1.Dünya Savaşı'ndaki paraşütçülerin çığlıklarını oluşturacaktı. Toprak ana, kendini savunması için son savaşçısını sahaya sürüyordu: Geronimo! Talih bazen insanlarla beraber gelir ve zorlu yaşamında ona kelebek etkisini bırakırdı. Geronimo'nun şansı Kızılderililer arasında en saygı duyulan kabile içinde olması ve kayınbiraderi olan Juh'un şef olmasıydı. Beyaz adam, paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlamamıştı. Henüz son suyu içmemiş, son ağacın yok olacağını hesaba katmamıştı. Ağızlarından akan pis salyalarını Kızılderililerin büyük ovalarına damlatmak için gün sayıyorlar, doymak bilmeyen mideleri için hesap yapıyorlardı. Savaşlar veriliyor, beyaz adamın bölgeye hakim olmaması için çok kan akıyordu. Savaşlar tahmin ettiğiniz gibi şerefli değildi, bölgeye akın eden İspanyollar ve Anglo-Amerikalılar çocuk, kadın veya yaşlı demeden öldürüp mallarına el koyuyor, istedikleri kişiye tecavüz ediyorlardı. Kabile erkekleri ticaret ve avlanma için bölgeyi terk ettikleri bir gün, 1858 yılında bir akın daha yapıldı askerler tarafından ve bu gerçekleştirilen katliamda Geronimo'nun annesi, üç çocuğu ve eşi öldürüldü. Damarlarında dolaşan Apache kanı beynini hapsediyor, intikam ateşinin harı gözlerinde beliriyordu: Beyazlar ölmeliydi! Geronimo'nun savaşı işte o zaman, bir insanın başına gelebilecek en kötü olay yaşandıktan sonra başladı. Hayatı elinden alınan her canlı gibi kendi sınırlarını aşmıştı. Onun sınırları Kızılderililerin özgür yaşam süresini belirleyecekti fakat düşman hiç görmedikleri kadar kalleşti.Geronimo aslında bir şamandı ve Usen(Apacheler'in en büyük tanrısı) tarafından kutsandığına inanılırdı. Bu yerel güçlerin ona bağlanmasını sağlamıştı. Çok iyi iz sürer, sessizce hareket eder ve ustaca silah kullanırdı. Walter Hill tarafından çekilen "Bir Amerikan Efsanesi: Geronimo" adlı filmde Geronimo'nun düşmanı zekice püskürten stratejilerine yer verilmesi ustalığına bir atıftı fakat Amerikalıların yok ettiği Kızılderililere "Amerikan Efsanesi" denilmesi ne denli ticari çıkar peşinde koşulduğunun ve yozlaşmanın açık bir görüntüsüydü. Geronimo Amerikalılar'ın bir efsanesi değildi, o kendi insanın efsanesiydi. Amerikalılar yalnızca onları yok ettiler, övünebileceklerse bununla övünebilirler.
Düşmana oldukça zayiat veren Geronimo'yu yakalamak farz olmuş hatta kellesine ödül dahi konmuştu. General Nelson Miles'in emri ve çalışması ile 1870 yılında yakalanan Geronimo San Carlos rezervasyon bölgesine gönderildi ve tutsak hayatına mahkum edildi. Tam 3 kez kaçmaya çalışsa da yakalandı fakat kader dördüncü kez yüzüne güldü. Kaçmayı başardı fakat peşindeki 3500 kişilik asker grubu tarafından yakalandı. Pes mi edecekti? Tabii ki hayır. Son denemesi bir yıl sonra oldu ve yanında 35 savaşı 109 kadın, çocuk ve gençle kaçtı. 1885-1894 yılları arası bulunamadı. Yanındaki 24 adamıyla Dumanlı Dağlar'a sığındıkları sırada 5000 bin asker her yeri didik didik arasalar da onu bulamadılar. Onu nasıl ele geçireceğini bilen askerler, ovaya inerek halkı katletmeye başladı. Çoluk çocuk demeden herkesin kellesini uçurup, kadınları atların arkasından sürükleyerek tecavüz etmeye başladılar. Geronimo tüm bu yaşananlara dur demek için teslim oldu, içindeki ateş sönmemişti fakat rüzgar ondan tarafa esmiyordu. Ve duyguları olan birisi için savaşmak her zaman zordu, çünkü değer verdiği şeyleri kaybetmeye korkuyordu. Fakat askerler tek değer verdikleri şey olan servet için öldürüyorlardı. Savaş adil değildi, adalet ve huzur o gün orada yok olmaya mahkum olurken Geronimo da için için kendini yiyordu. Ölmeden yanındakilere "teslim olmamalıydım, savaşmalıydık" diyordu.Yakalanan Geronimo Oklahoma'da yer alan Fort Still'e kapatıldı. Ölümüne kadar burada kalacaktı. Lawton okul müdürü S.M. Barret onunla röportaj yapabilmek için Roosvelt'e kadar çıkarak izin aldı. Yerli bir çevirmen aracılığıyla yapılan bu röportaj dilimize çevrilmiş olup Destek Yayınevi tarafından piyasaya sürülmüştür. Kitaplardan bahis açılmışken anmadan geçemeyeceğim bir kitap var. Biz genellikle yazarı "Küçük Ağaç'ın Eğitimi" kitabıyla tanırız. Evet bildiniz, Forrest Carter'dan bahsediyorum. Güzel bir kitaptır lakin yazarın asıl etkilendiğimiz kitabı "Dağlardan Sorun Beni" adlı eseridir. Son zamanlarda baskı sıkıntısı yaşasa da gördüğünüz yerde almanızı ve okumanızı şiddetle tavsiye ederiz. Bir soykırıma şahitlik ediyor olacaksınız. Las Casas'ın "Kızılderililer Nasıl Yok Edildi?" kitabı da olaylara tanıklık eden "beyaz" bir piskoposun elinden çıkmıştır. Yaşananları anlayabilmek adına tavsiye ederiz. Geronimo'nun ölümünden önceki son gün Arizona'daki evine dönme talebi reddedildi. 1909'da kötü doğa koşulları sebebiyle attan düşmesi ve ardından yakalandığı zatürre onun sonunu getirdi. Bedenen ölmüştü fakat ruhu hala azınlık olarak kalan Kızılderililer arasında umuttu. Çünkü o kutsanmıştı, o, bu halkı eski mutlu günlerine geri götürecekti. Fakat tarih soykırımları, yok oluşları da yazıyordu. Kötüleri, vahşeti, hüznü ve pişmanlığı yazıyordu. Geronimo'nun ölümü beyazları memnun etti ve ertesi gün onu bulundukları yere gömdüler. Fakat o da ne? Geronimo sonraki gün mezarı açtıklarında orada yoktu! Apacheler onun Dumanlı Dağlar'da eski günleri yad ettiğini söylerler. Sembolik mezarı Oklahoma Fort Still'dedir. O, elinden geleni yapmıştı fakat elinden gelen yetmiyordu. Ölümünden sonra direniş iyice azaldı ve zamanla yok oldu. Günümüzde dahi asimalasyon politikası sürmekte ve Kızılderililer gün be gün yok edilmektedir. Sahi ne yapmışlardı onlar? Doğanın en sevdiği evlatlarını neden yok etmişlerdi? Geronimo da yakınır bu durumdan ve ekler:
“Her şeyi açıkça bildikleri halde şimdi diyorlar ki ben kötü biriymişim. Hatta oradakilerin en kötüsüymüşüm. Ben ne yaptım ki? Ağaçların gölgesinde ailemle birlikte yaşayıp gidiyordum.”
Düşmana oldukça zayiat veren Geronimo'yu yakalamak farz olmuş hatta kellesine ödül dahi konmuştu. General Nelson Miles'in emri ve çalışması ile 1870 yılında yakalanan Geronimo San Carlos rezervasyon bölgesine gönderildi ve tutsak hayatına mahkum edildi. Tam 3 kez kaçmaya çalışsa da yakalandı fakat kader dördüncü kez yüzüne güldü. Kaçmayı başardı fakat peşindeki 3500 kişilik asker grubu tarafından yakalandı. Pes mi edecekti? Tabii ki hayır. Son denemesi bir yıl sonra oldu ve yanında 35 savaşı 109 kadın, çocuk ve gençle kaçtı. 1885-1894 yılları arası bulunamadı. Yanındaki 24 adamıyla Dumanlı Dağlar'a sığındıkları sırada 5000 bin asker her yeri didik didik arasalar da onu bulamadılar. Onu nasıl ele geçireceğini bilen askerler, ovaya inerek halkı katletmeye başladı. Çoluk çocuk demeden herkesin kellesini uçurup, kadınları atların arkasından sürükleyerek tecavüz etmeye başladılar. Geronimo tüm bu yaşananlara dur demek için teslim oldu, içindeki ateş sönmemişti fakat rüzgar ondan tarafa esmiyordu. Ve duyguları olan birisi için savaşmak her zaman zordu, çünkü değer verdiği şeyleri kaybetmeye korkuyordu. Fakat askerler tek değer verdikleri şey olan servet için öldürüyorlardı. Savaş adil değildi, adalet ve huzur o gün orada yok olmaya mahkum olurken Geronimo da için için kendini yiyordu. Ölmeden yanındakilere "teslim olmamalıydım, savaşmalıydık" diyordu.Yakalanan Geronimo Oklahoma'da yer alan Fort Still'e kapatıldı. Ölümüne kadar burada kalacaktı. Lawton okul müdürü S.M. Barret onunla röportaj yapabilmek için Roosvelt'e kadar çıkarak izin aldı. Yerli bir çevirmen aracılığıyla yapılan bu röportaj dilimize çevrilmiş olup Destek Yayınevi tarafından piyasaya sürülmüştür. Kitaplardan bahis açılmışken anmadan geçemeyeceğim bir kitap var. Biz genellikle yazarı "Küçük Ağaç'ın Eğitimi" kitabıyla tanırız. Evet bildiniz, Forrest Carter'dan bahsediyorum. Güzel bir kitaptır lakin yazarın asıl etkilendiğimiz kitabı "Dağlardan Sorun Beni" adlı eseridir. Son zamanlarda baskı sıkıntısı yaşasa da gördüğünüz yerde almanızı ve okumanızı şiddetle tavsiye ederiz. Bir soykırıma şahitlik ediyor olacaksınız. Las Casas'ın "Kızılderililer Nasıl Yok Edildi?" kitabı da olaylara tanıklık eden "beyaz" bir piskoposun elinden çıkmıştır. Yaşananları anlayabilmek adına tavsiye ederiz. Geronimo'nun ölümünden önceki son gün Arizona'daki evine dönme talebi reddedildi. 1909'da kötü doğa koşulları sebebiyle attan düşmesi ve ardından yakalandığı zatürre onun sonunu getirdi. Bedenen ölmüştü fakat ruhu hala azınlık olarak kalan Kızılderililer arasında umuttu. Çünkü o kutsanmıştı, o, bu halkı eski mutlu günlerine geri götürecekti. Fakat tarih soykırımları, yok oluşları da yazıyordu. Kötüleri, vahşeti, hüznü ve pişmanlığı yazıyordu. Geronimo'nun ölümü beyazları memnun etti ve ertesi gün onu bulundukları yere gömdüler. Fakat o da ne? Geronimo sonraki gün mezarı açtıklarında orada yoktu! Apacheler onun Dumanlı Dağlar'da eski günleri yad ettiğini söylerler. Sembolik mezarı Oklahoma Fort Still'dedir. O, elinden geleni yapmıştı fakat elinden gelen yetmiyordu. Ölümünden sonra direniş iyice azaldı ve zamanla yok oldu. Günümüzde dahi asimalasyon politikası sürmekte ve Kızılderililer gün be gün yok edilmektedir. Sahi ne yapmışlardı onlar? Doğanın en sevdiği evlatlarını neden yok etmişlerdi? Geronimo da yakınır bu durumdan ve ekler:
“Her şeyi açıkça bildikleri halde şimdi diyorlar ki ben kötü biriymişim. Hatta oradakilerin en kötüsüymüşüm. Ben ne yaptım ki? Ağaçların gölgesinde ailemle birlikte yaşayıp gidiyordum.”
Hiç yorum yok